25 Ekim 2012 Perşembe

yazdan bir gece


yazdan bir gece , gecelerden herhangibiri ..

dalga seslerinin ayak izime karıştığı bir kıyıda denizin üzerinde uzanıyorum. ayın aksi deklanşörümden içime süzülüyor. uykuma inat uykusuzluğumla derin hesaplaşmalar halindeyiz. rüzgarla birlikte yaşamımın kıyısında mutlu anlarda olabilme hissim bedenimi sarıyor. tuzlu kirpiklerimin ağırlaştırdığı gözlerime inat insomniaya tutulmuş olabilmeyi hayal ediyorum birkaç günlüğüne ..

derken bedenimde ayak sesleri beliriyor. iskeledeki titreşimler bana bir adamı getiriyor. adam usulca birkaç adım ötedeki yarı oynak tahtanın üzerine çömeliyor. belli ki aynı frekansta titreşiyoruz bu gece. sanki ilk kez bu kadar yakın olmamışız gibi sanki yıllar sonra yeniden karşılaşmışız gibi soruyor ;

"Kaç şehir gördün?" diyor."Bilmem." diyorum. "Görmediklerimden az henüz."diye de ekliyorum.

derin bir sessizlik çöküyor.bir süre daha denizi izliyoruz..

"Şehirler biter , yolculuk bitmez."diyor. Gülümsüyorum.
"İnsanın içine yaptığı yolculuk.Tüm dünyayı gezsen bitiremezsin."

"Biliyorum."diyorum.
"Çoktan çıktım yola.İşte bu an'da da bir duraktayım. Biliyorum.
Bu an'ın hakkını verebilmek için de uyuyamıyorum."

saatler ilerliyor sonra suskunluğumuzla bir..
yüzümü sola dönüyorum , adama bakmak için. gitmiş.

belki de kendimden yarattığım benliklerimde kişileştirdiğim gecemin misafiri, o adam. içimden geçen binbir karakter gibi bir varmış bir yokmuş.

gecenin kör vakti tan'a dönerken gökyüzü ben de rüzgarla saçılan benliklerimi toparlıyorum iskelenin üzerinden.

ve uyuşan ayaklarımı karnıma çekip,yükseliyorum. 
güneşle birlikte , yazdan yeni bir güne günlerden herhangibiri ..

20 Ekim 2012 Cumartesi

doğum ve ölümün gölgesinde

bir doğum içinde bir ölüm barındırır.
 
adlandırdığımız her kavramın içinde bir karşıtlığı barındırdığı gibi..
 
bazen en mutlu an diye addettiğin bir zaman aralığında öyle bir ses kulaklarında çınlar ki bir anda tüm hislerin nötrlenir.
 
işte, o nötr hallerinde bazen insan kendini havada boşlukta asılı kalmış gibi hisseder. yelkovan durmuş , kelimeler harfsizlikten susmuş , kirpik mesafeleri daralmış, gözlerde ruh kayıpları. bir kuşluk vakti köşene oturmuş kendini boş bir duvarı seyrederken bulursun. bu eylemi gerçekleştirdiğini idrak ettiğinde zihin duvarların, elinin altından kayan bir yıldız misali kalbin, yine de herşeye rağmen atmaya devam ediyordur.
 
işte aslında bir kalp atış mesafesindedir hayatın, atar da durduramazsın ya .. en büyük umudun ,tek bir kalp atışıdır ya bazen insanı zoraki an'a bağlayan..
 
ve en büyük haz , tüm evrenin içinde yeraldığın o yitik anda kendini yeniden bulmaktır ya ..
 
o nötrlük halinin yerini bıraktığı, yeni tanıştığın bir his olarak içinde yer edinen tüm "yokluk" duygusuna rağmen
 
varlığının ilizyonu seni bir sonraki sabaha sahne almak için sürükler ..
 
doğum ve ölümün gölgesinde .

3 Eylül 2012 Pazartesi

Köşe Yazıları - 2 "I generation / I people"


(Metinde kullanılan yeni karşılaşacağınız birtakım kavram ve tanımlar herhangi bir kaynaktan alıntı olmayıp tamamen hayal ürünü olarak üretilmiştir. Yabancı sözcük ve cümlelerin ‘Türkçe’mize verdiği hasardan dolayı özür dileriz.)

 
Bazen yatağıma uzandığımda başım dönüyor ..

İnsan dinlenme halinden hızla bir aksiyon haline geçtiğinde vücuttaki kan dolaşımının bu aksiyona ayak uyduramaması halinde yaşanır ya aslında baş dönmeleri .. Sanırım bu durağan halde hem de en dingin halimde yaşadığım dönmelerin tek sebebi , dünya düzenindeki değişim ve hız.

Zaman daha hızlı akıyor , ilişkiler daha hızlı , hayatlar daha hızlı haliyle dünyanın hızı da artmış gibi.. Çok fazla tüketiyor ve çok az üretiyoruz. Şu ‘an’da yaşamak , ‘hayata yerleşmek’ kavramı dillere dolanalı bazen düşünüyorum hayatın tadına varmak için mi an’a odaklanmaya çalışıyoruz yoksa o an’ı sözüm ona benzersiz kılabilmek için mi bu kadar düşüncesizce, kısa vadeli tüketme sendromu, damarlarımıza yayılan !

Sosyologlar daha iyi bilir. Dünya dönüştükçe , jenerasyonlar da dönüşüyor. Jenerasyon X ,Y ,Z derken ki hala Z süregelirgen tahminim insanlık yeni bir jenerasyonun eşiğinde !

İ – Jenerasyonu ( ing. i generation)

“As the evolution of i-technology is becoming more spread upon the world like a digital addiction , it also makes an evolution of the generations .

As a conclusion ; “We are all becoming i-people !””

İ-teknoloji gelişiminin dijital bağımlılık yaratan bir hastalık gibi günümüz dünyasına hızla yayılması , insanlığın da evrimleşmesine neden oluyor. Aslında herşey paranın hükmettiği kapitalist dünyada yaratılan manipulasyon etkisi. Halk diliyle sürüye dahil olma psikolojisi. Herkesin zengin ve herkesin ünlü olmak istediği günümüzde bu yaklaşımın işlememesi düşünülemez. İnsanlığı yönlendiren “forward thinking / ileri görüşlü” beyinler bizim bu “an”dan bir on yıl sonra neye ihtiyaç duyacağımızı planlamış durumda !

Hepimiz , sisteme yenik ve bizim için öngörülen hayat biçimlerini yaşıyoruz. Bunu idrak edememekse yaşadığımız hıza yenik düşmüş hayatlar içinde kaybolmuş olmamız.. İşin en ilginç tarafı da bu yaratılan suni dünyada yer alan bedenlerimizi, oradan uzak kaldığında geç kalmışlık duygusunun sarması. Bir gün düşünün ki sosyal medyadan uzak yaşadığınız ertesi gün dijital dünyaya bağlandığınızda telaşla en son kaldığınız andan o ana dek olup bitenleri takip etmeye, yetişmeye çalışırken bulmuyor musunuz kendinizi ? .. İşte Matrix felsefesine yeni bir bakış açısı , gerçeklik üzerine düşünmenin yeni vakti !

Gerçek hayat , yaşadığınız üç boyutlu dünya halimi yoksa henüz 3D gözlüklerinizle dahil olabildiğiniz dijital dünya mı? Peki , hangisinde gerçekten mutlusunuz ?

 Sisteme dahil olmak mı , sistemden çıkmak mı? Yoksa sisteme yenik düşmek mi ? İnsanlığın sonunu getirecek ..

“ ? ”

26 Ağustos 2012 Pazar

Köşe Yazıları - 1 "Aşk tatil gününde .."




(Metinde kullanılan yabancı sözcüklerin, 'Türkçe'mize verdiği hasardan dolayı özür dileriz.)

 Günümüzde ilişkiler de çoktan sanal ortama yenik düştü. Facebook profil resminde ‘like’ edilerek başlarsa eğer ilk bakışta aşk , yok efendim 'friend request' göndermeden mesajlaşılırsa daha gizemli ve aynı zamanda cesurca bir başlangıç olarak kabul ediliyor. Gidişata göre arkadaş listesine eklenen requestlerden sonraki aşama ise profil analizi !

Psikologsanız eğer bir öneri , hastanızla görüşmeye yüz yüze başlamadan önce bir sanal ortam analiz raporu çıkarmanız son derece etkili olabilir. Birkaç mecrada, mevcut kişiyi takip etmeye başladığınızda ilgi alanları , arkadaşlık tarzları , kendini ifade ediş biçimi , giyim kuşam, müzik zevki, hayata bakış açısı ve yaşam tarzı hakkında çokça fikir edinebiliyorsunuz.

Derken , analiz sonucu çıkan ilk izlenim olumluysa bu diyaloğa bir de twitter ve instagram takipleri ekleniyor. Artık her şey gözler önünde! Nerelere gidiliyor ? Nasıl yaşanıyor ? İlgi alanları , bu gece , bugün kiminle? Nerede? Nasıl? .. Derken dijital etkileşim büyükse facebook mesaj veya mail adresinden ulaşılıp, telefonlar alınıyor ve ilişki boyut atlıyor.

Sıradaki ortam, whatsapp mesaj servisi! Bu aşama artık aslında tüm süreç dahilinde hiçbir zaman kategorize edilemeyen ilişkinin bir üst seviyeye taşınma durumu. Orası net!

Blik blik yanınızda bitiyor sevgili.. Çok heyecan verici! Artık güne birlikte uyanıp gece blik blik sesleri arasında telefonunuza sarılıp birlikte uyuyakalabilirsiniz. Ne kadar romantik ! Ha hem de mesajı gönderdiniz mi? Hemen gördü mü ? Okudu mu? Ona göre cevap yazdı mı , yazmadı mı? Herşey apacık ortada .. Fazla güvenilir ve şeffaf bir ilişki kıvamına eriştik bile !

Yazıyla her şey mümkün mü? diyeceksiniz , telaşlanmayın. Whatsapp mesaj servisi ona da köklü bir çözüm önerisi getirmiş. Bin bir türlü yüz/ifade ikonları , sevgi gösterilerini , hediyeleri hatta tek taş teklifinizi bile görsel imajlar sayesinde karşı tarafa iletebiliyorsunuz. Öyle ki gerçek hayatta yüz yüze o kadar jest ve mimik ile kendinizi ifade edebilmeniz için oskarlık oyuncu falan olmanız gerek. Teknoloji , insanlık için çalışıyor. Gülümseyin J

Bu iletişim ağına son dönemlerde bir de ‘linkedin’ eklendi. Daha profesyonel bir duruş! Henüz oradan iş bulan biriyle tanışmadım ama kurulan bağlantılar , iş hayatı odaklı olduğu için niyete bağlı evliliğe dönüşme olasılığı ciddiyet bakımından daha yüksek kategoride değerlendiriliyor.

İşin en ilginç tarafı bu dijital aşk üçgeni sadece sanal ortamda tanışan insanlar için değil aynı zamanda günlük hayatta da yeni tanışan bireyler için geçerli bir metod.

Facebook profiline yüklenen check-in lerle ben işte böyle bir hayat yaşıyorum duruşları , twitter üzerinden yapılan serenadlar ve felsefik göndermeler ve dahası .. Ha tabii bu ilişkilerdeki romantizm ve gösteriş kadar kızgınlıklar ve kavgaları da gerekli ortam ve mercilerde yayınlanan yazılarda karşı tarafa inceden inceye iletebiliyorsunuz. Ama yine de değinmeden edemeyeceğim, içlerinde en romantiklerini tweeter hesabından 'o kendini bilir' edasıyla yayınlanan günün şarkıları ve instagramdan eş zamanlı gönderilen günbatımı fotograflarında bulmak mümkün ..

Peki neden bile bile tüm bu saçmalığın içinde yaşıyoruz? Neden mi? Çok açık !

Günümüzde artık insanlar ; gerek hızlı yaşam gerek aradaki fiziksel mesafelerden dolayı yüz yüze birbirlerini tanıyıp hayatı birlikte deneyimlemeye ne vakit ayırabiliyorlar ne de bunun için enerjileri var. Hayatı , işte o facebook sayfalarında yansıtıldığı gibi tozpembe ve bolluk içinde yaşamak için hepimiz sınırsız çalışmak, kazanmak ve mutlu olmak için tüketmek zorunluluğu hissiyatındayız.

İşin ironik kısmı o ki ;  dünya ne kadar dijitalize olursa olsun insanın özünde var olan sevgi arayışı / sevme ve sevilme içgüdüsü yok edilemiyor. Bu nedenle belki de modern hayat insanlığı ve ilişkileri robotize yaşamaya mahkum ediyor !

İnsan , özünde duygusal bir varlık. Teknolojiye esir olsa da çoğu yaşam izi bir yerlerden yakalıyor benliği ..

Derken işte o gün geliyor. Ayrılık vakti ! …

Nasıl olucak? Endişelenmeye gerek yok! Önce facebook’tan bloke et sonra tweeter’dan unfollow. Instagrama gelince çok dert değil ! “Biraz merak ederim ya da bir şans daha veririm.” Diyorsan, kalsın J

Ve bugün Pazar , deniz kıyısındayım. Lanet olsun milyon paralık beach club’ın interneti çalışmıyor !

 Eyvah !
 
"Aşk tatil gününde.."
 


 

13 Mayıs 2012 Pazar

Hayat Matrahı


sıfır çizgisi alınyazımdı. kabullenmek zor oldu, geç doğdum !
bir yaşımda etrafımda henüz anlamlandıramadığım bir kalabalık vardı .
iki yaşımda halimden memnun , bir çantanın içinde oradan oraya dolaştırıldım ..
o zamandan belliydi seyahat etmeyi seveceğim.
saçlarım lüle lüle ..
üç yaşım ilk dönüm noktam oldu ve tüm yüzüme bulaştırdığım çikolatalı pastam hafızamdaki tek karem o günden kalan ..
artık çiziyorum .
dört yaşımda denizle bilinçli olarak ilk tanışmamızı yaşadık . suyu çok sevdim , en vazgeçilmezlerimden .
renklerle tanıştım , resim yapıyorum .
ve beş yaşımda yüzmeyi öğrendim .
altı yaşım bir geçiş dönemiydi biliyordum birşeylerin değişeceğini , özgür çocukluğumdan ilk prangalara geçişti .
yedi yaşımı pek kanıksayamadım,  anlam veremedim tüm gün sınıflara bir sürü gibi tıkıştırılmalarımıza ..
oysa tenefüsler hem güzel hem dardı .
dinlediğim müziğin içindeyim artık şarkı söylüyorum .
sekiz yaşımda çoktan bisiklete binmeyi öğrenmiştim . yeni yerler keşfetmeye başladım , yakın alanlarda .
dokuz yaşımda ilk kez bir çocuğu beğendim görsel olarak , sevmenin ne oldugunu tam bilmeden
on yaşımdaki enerjim hiçbir yaşımda olmadı , ilk dostluk tohumlarımı bu yaşta attığımı sonradan anladım .
onbir yaşım yine bir değişimdi , genç kızlığa ilk adım .
oniki yaşım sıradandı , yüksek kitaplıklar arasında geçen platonik bir yaş , isyanlarda ..
onüç yaşımı hep sevdim uğuruna inandım ya herkesin aksine , kendimi çoğundan daha büyük hissediyordum ve herşeyi ben biliyordum :)
ondört yaşımda ne yapmak istediğimi sorgulamaya başladım , genelde sıkılıyordum daha çok kendimle müziğimle odamdaydım.
onbeş yaşımda kendime yenik düşmüş taklidi yaparak ,yapmak istediklerimin çoğunu rafa kaldırıp düzene dahil olduruldum .
onaltı yaşım arada sıkışmış bir yaş ..
onyediyi çok sevdim meğer asıl aşk buymuş ! artık bir motorsikletim var ve rüzgarı hissedebiliyorum ..
onsekizini iple çekmiştim oysa ama çok çabuk geldi geçti , anlamadım.
ondokuz yaşımda olduğumdan büyük görünmeye çalışıyor ,yoğun makyaj yapıyor , topuklu ayakkabılar giyiyordum .
yirmilere geçiş yeni bir altınçağın başlangıcı gibiydi beraberinde birçok farkındalık getirdi .
yirmibir ve yirmiikiyi birbirinden çok ayırt edemem .. ciddi bir sinema takipçisiyim. görsel hafızam gelişiyor , yaratıcılığın peşinden koşmaya başladım.
yirmiüçte ilk ayrılık/kayıp acısını çektim , çok ağladım çok büyüdüm.
yirmidörtte hayatımın rotası şekillenmeye başladı - hayallerimin peşinden gidiyorum .
yirmibeşte daha gençliğimi yaşayamadım derken iş hayatında buldum kendimi .
başkalarının başına gelenler bizim de başımıza gelebilirmiş .. öğrendim .
yirmialtı  , tekrar kısmi özgürlüğe dönüş dönemi , artık kendi paramı kazanıyorum ..
yirmiyedi , unutulmaz bir yaş ! gerçek aşkı buldum / sandım .........
yirmiyedi sonu yirmisekiz başı , artık kendi kanatlarımla uçuyorum .. evden ayrılış
yeni bir şehir ve yeni bir hayat !
yirmidokuz , ilk depresyon - hayatı kabullenme diyelim :) -  uçmak olayı çok ta kolay değilmiş ! !
otuz , kendimi buldum ya da bulduğumu sanıyorum .. çok yol kattettim . incindim , geçmişe döndüm , sorguladım . öğretildim ..
 otuzbire ilk adim , kendimi biliyorum - kendimi halen keşfediyorum -
ne aradığımı biliyorum , ne yapmak istediğimi biliyorum ya da bildiğimi zannediyorum
ama hala büyüyünce ne olacağıma karar veremedim :) ..
aşk , sevgi , dostlar , resim , müzik , sinema ve sanatla besleniyorum . hic eksik olmasınlar !
ve payıma biçilen ömürde, hayatın akışında yol alıyorum ....


10 Mayıs 2012 Perşembe

İki Dünya Mesafesi


tüm gerçekliğiyle kalbimin her hücresini sarmalayan senliklerimi ,
bağrım yırtık pırtık oluncaya kadar göğüsleyebilir
ve tüm kader cambazlarına karşı direnebilirdim ..

boya kabımdaki tüm renklerimi gözümü kırpmadan
tekrar ayrıştıramama riskini hafife alarak
birbirine karıştırabilir ,

siyaha teslim olabilirdim .

ve siyahın içinde kaybolmaya bile razı olup
kendi tonlarımdan birkaç solukluğuna vazgeçebilir ,

senin renklerini keşfe çıkabilirdim . 

hatta tüm gündüzlerimi gecelerine değişebilir ,
güneşe bile kafa tutabilirdim ..

ama tek alt üst edemeyeceğimi bildiğim ;

bir iğnenin ucuyla
arka bahçemdeki ağacımın gövdesine kazıdığım ,
doğum tarihimizdi .

iki dünya mesafesi kadar
varolumuşumuzun zamanlaması .

ve hesaplamadığım yaşanmadık saatlerim ..

her yaşadığım 'an'ım yenim de olsa ,
bu zamansal mesafeyi bir o kadar hızla da katetsem

sana yetişememe düşüncesi ,
renksizliğe teslim olmak gibiydi ..

zamanın kalbime yamadıklarıyla
şimdi saatleri aldatıyorum
kimseden habersiz .

ve içimdeki senlikler şaşırıyorlar ...


2 Nisan 2012 Pazartesi

Yağmur,Üzümlü Çikolata ve DamLa

Dingin günlerim , aheste çiseleyen yağmur altında
Hafif mırıldanmalar hakim, yalnız sessizliğime.

Bukelamun misalı duygularım
 Ve üzümlü çikolatalar tek tanığım.

Geride kalanlarıma bulanmış mumlarım yanmasa
Düşerim yürümeye çalışırken bir odamdan diğerine .

Mavi notalar misali yağmurun sesi bu gece kulaklarımda ..

Mumlarım tükendikçe yenilerini ateşe veriyorum gönlümle bir
Alevin eşliğinde gölgem de dingin benle bu gece.

Camın üzerinden akan bir damlaya takılıyor gözlerim

Yolunu kaybetmiş damla .

Durmak istiyor anda ama
Tahmin edilemez bir şekilde yol alıyor .

Bambaşka bir köşesinde son buluyor yolculuğu sonra pervazın.

Cam yolunda , başka damlalar çıkıyor karşısına
Kimi ona katılıyor , onlarla büyüyor.

Kimine dokunup karışmadan uzaklaşıyor.

Pervazla buluştuğu anda damla yine neyse o .
Ya da ben öyle sanıyorum !

Kapı çalıyor sonra ,

Eyvah !  Sen geldin.


2 Şubat 2012 Perşembe

Göçebe

Bedenime yapışmış sahte insan lekelerini kapıda bıraktım
Kanatlarım hala sağlamken rüzgarlara karşı, geldim.
Tenimi araladım ışığımı yaymak için yalnız odaya
Sadece senin gözlerinden görebilsinler istedim ,
Dışımdaki tüm dünyevi benliklerimi.
Sussam ve içimden konuşsam sadece
Dudaklarım kıpırdamadan ..
Aidiyetimi döküp saçsam dört yanına odanın
Tüm saydamlığıyla aks etse bedenim ..
Yine de benimle olur musun?
Silikleşse herkesin bildikleri hayatımdan sonra
Bir bilinmezliğim kalsa sana ,
Yine de keşfetmek  ister misin?
Hiç kulaklarımla duymadığım cümleleri ürk(üt)meden usulca sana kursam,
avuçlarımla sunsam
Cesursa beni dinler misin?
Yoksa ;
sen de gün gölgeni doğurmadan gider misin ?
Evet , biliyorum.
Ben bir göçebeyim. her gün sonuna ayrı bir yerde, grubun renklerinde veda eden.
Ve her yeni güne karanlığın aydınlığa gebe kaldığı saatlerde yeniden doğan ..
bir kelebek ömrü mesafede yaşam gözlerimizin önünden akıp giderken ..
Yine de yoluma eşlik eder misin ?

30 Ocak 2012 Pazartesi

Geldim.

Mühürlenmiş dudakların
Hiç mi geçmez gözlerinden güz
Nerde bıraktın kalbinin kırıklarını ?
Acıtmışlar seni  de ben gibi belli
Sarf ettiğin kelimelerin tükenmiş
Hayal kırıklıkların sırtında
Aç kapıyı ben geldim ..
Sana yüreğimi getirdim
At yere hepsini taşıdığın
Sana hiç tatmadığın lezzetlerimle
Gökkuşağımla , pembe bulutlarımla
Tüm renklerimle ..
Güzünü ısıtmaya
Baharımı paylaşmaya
Sana benden katmaya ..
Gönlümün pencerelerini açmaya
Bahçemin çiçeklerini seni acıtanların gözyaşlarıyla sulamaya ..
Geçmişin zaman kayıplarının öcünü birlikte almaya ..
Seninle çoğalmaya , senle bir olmaya ..
Geldim !


22 Ocak 2012 Pazar

Ürkek elli adam

Yüreğinden dökülen her notayla bir ömür; ruhumu renkten renge boya istiyorum, ben gözlerim kapalı seni dinlerken.
Ve o geceler hiç bitmesin, müziğinle uyuyakalan bedenim uzanırken.. 
Korkularımdan sıyrılmış çıplak vücudum kalsın karanlık saatlerde tek karşında ki hiçbirşey girmesin tenlerimiz arasına.. 
Sadece senin kokun sarsın etrafımı ve bir de ellerin ,ürkek ellerin.. 
Sonra yorgun düş sen de müziğin içinde ve birlikte uyuyakalalım sabaha çeyrek kala.. 
Parmak uçlarımız değsin birbirine yatağın en uzak ücra köşelerine doğru kaykılsa da özgür ruhlarımız ,kimi zaman bir bağı temsil eder gibi içgüdüsel istemsiz.. 
Sonra bir kabustan uyanır gibi irkilerek birbirimizi arasa ikilikle yine tek bir bedende kavuşsak, güneş doğarken yeni güne.. 
Ve birbirimize uyansak biyolojik saatlerde ve tekrar gece olsa ve tekrar sabah ... 
Biz hiç geceyi birlikte sabah etmemiş gibi her yeni gece her yeni sabaha birbirimize yeniden kavuşur gibi.... 
Bir ömür boyu hiç eksilmeden, hiç yılmadan... 

Her ayrılış Bir düşüş

yanına gelirken tüm yolları koşarak aşabileceğim hissi uyanıyor içimde
hiç yorulmadan ..

sonra her karşıma çıkışında donakalıyorum
ve o coşku yerini suskunluga bırakıyor..

birkaç zaman geçiyor derken seninle
hep yeniden başlar gibi
seni tanımaya ve yakınlaşmaya
 
sonra bir an en yakın oluyorsun bana !

ve sabah oluyor..
yine yanından ayrılmak zorunda kalıyorum.

her senden gidişimde,
bir daha hiç göremeyecekmişim gibi içten öpüyorum seni.
teşekkür ediyorum , benimle paylaştıklarına gözlerimle.
 
sonra merdivenlerden aşağı inerken yere düşüyorum.

her yanından ayrılışım ,
yere düşmek gibi.

ellerim acıyor, bakıyorum ellerimin içine ..
sensizlik içindeler. 
gözlerimden bir damla yaş akacak gibi oluyor ,
yere damlıyor.

tutuyorum sonra geride kalanlarını .

kalkıyorum ayağa ,
üzerimi silkeliyorum.
ve yeniden yola koyuluyorum.
 
her ne kadar düşsem de
her ayrılışımda yanından

yeniden yanına gelebilmek için ..

devam ediyorum yola!

21 Ocak 2012 Cumartesi

Soru İşareti

Herşey anlamını yitirmiş gibiydi..Bakışlarım donuklaşmış,duygularım buzul çağını yaşamaya başlamıştı. Evren ile aramıza kara kedi girmişti. Hiç umulmadık cümle aralarında,virgül sonlarında kelimelerim soluk soluğa varoluş nedenlerini arıyorlardı. 
Satırların araları gitgide daralıyor artık gözlerim harfleri seçemez hale geliyordu ki ..

Bir soru işareti imdadıma yetişti ! Hep suçlarlar soru işaretlerini , çıkmazlara götürür düşüncelerimizi diye ..
Oysa avuçlarımın içindeki yeşil kokan defterimin açık sayfasında bu gece tüm labirent halime çare bir o çıkagelmişti.
İçten bir gülümsemeyle kalemimin ucuna yerleşti ve beni yazmaya devam etmeme ikna etti.

İçimin hallerini, aklımın süzgecinden geçirmeye vaktim kalmadan, olduğu gibi kağıda dökmeye başladım.
Önce, 'Dur!' dedi. 'Bende gizli manalarda hayatın bir soru işareti eşiğinde ise şanslısın.Karamsarlığa lüzum yok. Şanslısın. Çünkü, sorgulamaya değer gördüğün yaşam belirtilerin var.' dedi.

Evet , kafa karışıklığımı sorulara çevirdiğimde karşımda tek ayak hizada dizilen uzunca bir cümleler kuyruğu oluşuyordu. Sonunu getiremediğim. Hep birer kelimesi eksik , tamamlanamayan.


 
Farkettim ki cümleler soruya dönüşünce , sesteki tonlamaları bile farklı şekilleniyor.Cevabını aradığın herşey bir 'an'da gizli ve gözlerinin ucunda biraz havada asılı kalır gibi..
Hep birine muhtaç! Bu kendin bile olsan hep bir çaresizlik duygusu kaplar, cevap arayışlarında insanı ya .. Öyle birşey işte.

Sonra mürekkeple baştan aşağı yıkanan sayfayı yırtıp bir kutunun içine hapsediyorum.Kutuyu da başucu komidinimin üst çekmecisinin en karanlık köşesine .Yorgun düşen vücudumu bahar çiçekli yatağımın üzerine seriyorum ve gecemin rüyasına doğru yolculuğa çıkıyorum.

Yolculuğumda , bana cevabını aradığım sorularımın görselleştirilmiş kareleri eşlik ediyor.Tüm merak ettiklerim kendilerine birer renk seçmiş hayat tablomda, kendi köşelerini arar gibiler ...
Derken kendimle karşılaşıyorum.Gülümseyerek beni yanına çekiyor ve bir anda dört yanımı saran hayat tablomun içinde birlikte yol almaya başlıyoruz.İlerledikçe anlıyorum.Her zerresi ayrı özenle çizilmiş. Her rengin, her şeklin benzersiz ayrı bir varoluş sebebi var gibi..Yakınlaştıkça keşfediyorum aslında uzaktan algılayamadığın tüm karmaşanın tek tek ayrı birer anlamı olduğunu ve her karışmışlığın zamanı geldiğinde çözülüp bir anda kendi zerresinde yerini aldığını ...

Aklımdan süzülen bir yağmur damlasının canıma düşmesiyle başlamış arayış serüvenim. Mürekkep damlalarıyla birleşip bir defter yaprağı üzerinde yer bulşmuşlar sonra.Ve aslında evren çoktan tüm sırt dönüklüğümüze rağmen, beni tüm enerjisi ile bana inat sarmalamaya başlamış o yandan bu ana kadar meğer .. Hem de cömertce resmederek tüm yaşanmışlıkları hayat tablomda bu gece .. Şimdi anlıyorum , neden şanslı olduğumu soru işaretinin dediği gibi.

Yüzüme uysal bir kabulleniş mimiği yerleşiyor, alacakaranlık zamanlara doğru böylece.
Sabah uyandığımda , belki sorularım yine odamdaki boş duvarda asılı kalacaklar ,zamanı geldiğinde cevaplarıyla karşılaşmayı beklercesine..Hangi sorunun işaretinin sonu orada biter bilmeden.Ama ben onları sordukça, zamanı geldiğinde karşıma çıkaracak hayat tüm cevapları..

Biliyorum.



17 Ocak 2012 Salı

Siyah Renkli Rüya

saçlarımın uzaması durmuş gibi iki yil arasında
sürdüğüm ojeler çıkmıyor ..
ve terkedilmiş zihnimin sokakları
tüm düşüncelerim uçup gitmişler ..

pembe koltuğuma uzanmış bahçemdeki kuru dallı çıplak ağaçları izliyorum gözlerim açık bir yeni yıl sabahı .. koca bir yıl daha geçmiş ben bilmeden meğer .. telefonumun zili çaldı , tanıdık bir dost sesi dedi : Mutlu Yıllar ! olsun , anladım.
sonra uyuyakalmışım..
rüyamdayım. zihnim açık.bir an aklıma teyzelerim geliyor , çok sık düşmezler aklıma oysa. uzun zaman oldu, neden olduğunu bilmiyorum çıkıp gidişleri hayatımızdan.. 'aklın ermez' derdi annem işte öyle zamanlardı, anlamadım neyi paylaşamadılar ya da neden gün sonunda barışmadılar hep küs kaldılar.
beynimde fotoğraf kareleri canlanıyor sonra. tüm unuttuğum ailemin insanları biraraya toplanmışlar .. onları ben giydirmişim kendi renklerimle. önce birarada fotoğraflarını çekiyorum, hayalimdeki gibi gerçek. herkes mutlu benim karelerimde.. gözlerimi ovuşturup tekrar bakıyorum hiç görmediğim kadar çok gülümsüyorlar, kadrajımın içinde sarmaş dolaş. renkleri birbirine karışan bir gökkuşağı gibi ! sonra portre fotoğraflara geçiyorum tek tek ve hayalimden sıyrılan asıl gerçeklikler yansıyor karelerime.. herkesin yüzüne vuran ayrı bir ifade var dondurduğum o karelerde. ayrı bir kırgınlık ayrı bir kızgınlık çocukluğumda farkına varamadığım büyüdüğümde anladığım sonradan soramadığım . merak ediyorum, bu duyguların ardında saklı siyah renk nedir diye ? 
birgün anlayabilir miyim? iki kardeşin birbirinden tamamiyle vazgeçme halini, bir daha birbirlerini hiç görememe pahasına hem de .. renkleri eksik kalmış yarım bir tablo gibi ! bu sorunun cevabını da tek çocukluk hayatı bilinmeyenler rafı'ma kaldırıyorum kitaplığımın , kabullenerek . hiç bilemeyeceğim ..

derken bir rüzgar esiyor bahçemde
benim içim ürperiyor ,uyanıveriyorum. 
çıplak ağaçlara vuruyor rüzgar, onları da üşütüyor ..
dalgın, uykulu gözlerim irkiliyor
resmettiğim hayali rüya karelerini de alıp götürüyor rüzgar sonra kendiyle bir..
kalkıyorum , en yakın aynaya yürüyor adımlarım.
bakıyorum ;
saçlarım aynı
ojelerim aynı
etrafımdaki tüm renkler de tam gibi
düşüncelerime soruyorum, onlar da yoldalarmış gelmek üzere ..
derken farkına varıyorum , bir tek siyah eksik ..



7 Ocak 2012 Cumartesi

'kutlamak' üzerine ...


renklerin dansı
şen kahkahalar
pembe bir pamuk helva
beyaz bulutlar
bir kelebeğin ilk uçuşu
balonların özgürlüğüne kavuşması
klişe havai fişekler
gökyüzünde parlayan birkaç yıldız
gıcır gıcır bir arabanın anahtarlarını elinde tutmak
sevgilinin gelişi
balkonda solmaya yüz tutmuş bir çiçeğin tomurcuğu
beyaz bir gömlek
pudra şekeri kaplı bir kurabiye
anne yemeği kokusu
rüzgargülü
kulağa fısıldanan bir sürpriz
ömrü anlık şeffaf baloncuklar
göğe yükselen bir kuşun kanat sesleri
yerinde duramayan ayaklar
sağa sola sığdıramadığınız kollarınız
ve volümü giderek artan hoparlör sesini andıran bir kalp !

insan kutlar elbette .

asıl hayatı kutlamak gerek !

kutlamak kaç kişi olur ?

kutlamanın boyutları ,
kutlamanın dayanılmaz keyfi :)
derken ..

teknolojiye yenik düşen kutlama !
-kucaklamalardan manyetik dalgalara-

peki ;
nedensiz de kutlanabilir mi ? ...

.....................................................................................................................................................

bir yürek yeter bazen , arzular coşar da taşmak isterse bedenden
nedene gereksinim yok !

hep bir sebep mi arar düşünceler ?
oysa balonlar gerekmez bazen
bir kalp çarpıntısı yeter ..

sessizlik tanık olur içsel kutlamalarına ruhun
yüzde bir gülümseme bin bir renge boyar gözlerdeki ışıltıyı
kavramlara sığdırmadan ..

bazen başka bir kucak arar sarılmak için beden ,
iki kişilik kutlamadır bu !

bazen sayılar az gelir
coşku odaları sarar 
partilik boy kutlamadır bu !

oysa bana birkaç renk yeter kutlamak için anı .

sade insan mi kutlar ?
doğa da kutlar bazen ..

bir fırtınanın ardından gökyüzünde açan bir gökkuşağıyla belki
ya da zifiri bir gecenin sabahına ufukta doğan güneşin ,bin bir renkleriyle tan vakti 

bir bebek doğar
mucizeler kutlar .

bir çocuk ilk kez konuşur
kelimeler kutlar .

sevgililer öpüşür 
aşk kutlar .

bir adam bir kadına sevdiğini söyler
melekler kutlar .

an gelir...
an gider...

bir yürek yeter bazen !
tek kişilik , dev kutlamadır - 'Hayat' !

31.yılında kutlu olsun :) ..