12 Eylül 2011 Pazartesi

LONDRA

Londra’ya sırtımı döndüğüm bir koltukta ,yol kokan bir vagonda yarı uyanık Londra’ya gidiyorum.Küskünlüğümüz yok oysa tam tersi özlemim çok, anlarda saklı yaşadıklarımdan bende kalan.Dünyevi insanlar eşlik ediyorlar yolculuğuma.Her birinin nedeni farklı hissediyorum.Ama aynı günün sabahında aynı şarkıyı hep bir ağızdan söyler gibiyiz.Ya da ayrılacağını bile bile yoluna devam eden sevdalılar gibi..
Tren,hızlı .Saçlarını savuruyor yol boyunca.Paris’i Londra ile aldatacağını ikimizde biliyoruz bugün. Ardı sıra vagonlarda , payıma düşen pencereden ben de gökyüzünün siyahtan beyaza dönüşünü izliyorum.Ve görsel olarak o dönüşümün farkına varmaya çalışıyorum , bir gün gelir de gündoğumu resmetmek isterse kalbim diye aklıma kazır gibi.Bulutlar birbirini kovalıyor , güneş bir gülümsüyor bir küsüyor.Peşi sıra evler , iki şehir arasına sıkışmış.Derken , trenin hızla atan kalp çarpıntıları yerini gizemli bir durağanlığa bırakıyor.
Arada kalmışlıklarımla vedalaşma ve yine aynı güne yeniden başlama vakti şimdi ,Londra’da.
Bir şehrin “aura” ‘sı olur mu ? Enerjisi seni içine alan, karşı koyamadığın.Geçmişinden biriktirdikleri , günler geçtikçe zamana karşı koyan bir zamansızlığın görselliğe hakim olduğu sokaklar.Taş tuğlalar ve aralarından çığlık çığlığa birincilik için yarışan beklenmedik renkleri iki katlı evlerin ,Portobello sokaklarında.Günü , son günüymüşcesine dışadönük ve eğlenceli yaşayan insanlar.Kibar adımlar ve sokak çalgıcılarının hiç dinmeyen serzenişleri.Müziksiz bir yaşamı protesto eder gibi.Ekmek olmasa da su olmasa da , müzikle var olmaya devam edecek bir ruhsal dönüşüm deneyi labirentlerinde yürür gibiyim.Ve endişem yok.Mutluyum.
Bir adım daha almış gibiyim hayattan , yarına doğru.Bugünde saklı , yürüyorum.Hesapsızca, hayatla bir akar gibi..Ve sürprizlerle dolu bu şehir her adımda beni daha çok içine alıyor.Otele vardığımda , bedenim ve ruhum aynı yerde değiller gibi.Biri bitkin yorgun, diğeri ona mahkum gibi mecbur uyumak zorunda bir sonraki güne aynı yerde uyanmak için.Farkına varıyorum , meğer ruh bedene bağlı olmasa ve mecbur ; dünya aynı olmazdı diye.. Gece ve gündüzün olmaması gibi,siyah ve beyazın..Uyku ve uykusuzluğun..Devamlı ayakta olma hali ve hiç rüya görülmeden geçirilen bir yaşam.Pek ilham verici olmazdı diye hayıflanıp,yüzümde bir gülümseme ile uykuya dalıyorum.
Sabah kalktığımda, ilk gecemin yıllar önce dünyaya ismini kazımış bir doğaüstü ruhla aynı mekanı paylaştığını öğreneceğim. Şanslı bir gün olacak,hissediyorum.Endişeli değilim ,olmasa da .. Yolları geriye doğru ittikçe bedenim,her yeni sokak beni yeni bir hissiyata çıkarıyor.Ve her yeni hisle büyüyen kalbim,bebek adımları ile öğreniyor Londra’yı.Güvendeyim,karşı koymadığım sürece hayata ve kabullendiğim anlara sığdırdıklarımla bir birkaç günlüğüne Jimi (Hendrix) ile birlikte Londra’yım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder