6 Ağustos 2017 Pazar

"Dön Bak Dünya(y/n)a"

"Life is My Playground."
"Hayat benim oyun alanım."

- Yazıma bu güzel motto ve sloganla başlamak istiyorum.Yıllar önce ilk işe başladığım Jimmy Key markasına ait ,  dönemin yeni reklam sloganıydı. Reklam için bile olsa ne çok hayata dair ! aslında zaman geçtikçe daha çok anlıyor kalp!

 Gelelim , bu ilhamla asıl konumuza ..

 Cahit Sıtkı'nın 35 yaş şiiri kadar biyolojik yol gelmişsen hayatta ve daha henüz bir kez bile dönüp bakmadıysan aynada kendine , orada bir DUR!

- DUR !

  Bugün çıkan bir habere göre Stephen Hawking ; "Dünyanın 100 yıl sonra yaşanamayacak bir yer olması.." olasılığından bahsettiği bir yazı yayınladı. Ne tesadüftür ki ; uzun zamandan sonra tekrar denk geldiğim "Devil Wears Prada" filminin son sahnesini izlerken karıştırdığım sosyal medya hesaplarımda eş zamanlı çıktı bu yazı karşıma .. Hani o sahne vardır ya , filmin sonunda "Tabii ki herkes bizim hayatımızı yaşamak istiyor!" dediği anda bile (aslında kendisi de o kadar kırılmışlığın ve kişisel zamansızlığınında aldığı yaşların ardından) buna inanmayan şahane aktris Meryl Streep ve bu sözler karşısında bir seçim noktasına geldiğinin farkında olan Anne Hathaway o hayatı gözlerinin önünden akıp geçen şaşkoloz ama zeki asistan..

- Farkında mıyız? "Harcamalar için harcanan hayatlar" (M.Can Saçıntı / Yaşamak güzel şey) yaşamaya başlayalı ne kadar oldu? Aslında ihtiyacımız olmayan herhangibir şeyi satın almak için kaç saat çalışıp, hayatımızdan çalıyoruz?

 Bir X kuşağı çocuğu olarak sanırım tüm bu değişime şaşkınlıkla tanık olduk aslında 80'ler den bu güne.. Ondandır belki de Y ve gitgide bizden , ruhları da zahmetten bir haber uzaklaşan Z kuşağı insanları arasında yaşadığımız bu farklılığın derinliği .. Ve gitgide artıyor.

 Bu "an"ımda , bu satırları yazarken ayrı birşeyin ağır farkındalığı daha yığılıyor üzerime.. Madem ki 100 yıl bilemedin birkaç yüz yıl bile değil belki ömrü kalmadıysa insanın dünyayı , yok olan dünya kaynaklarının da bizi yok etmesine .. Aslında geride bırakacak  çok da şeyimiz , hatırlanacak işlerimiz eserlerimiz de yok , çağlar boyu taşınacak nesilden nesile .. E o zaman asıl hakikat şimdide olduğu kadar gelecek için de şimdiye indirgenmiş olmuyor mu? !
Demek istediğim ; bulunduğumuz "an" yani hem zamanın bizi getirdiği tüketimin dibi çağı aynı zamanda bir geleceğimizin olmamasının en büyük habercisi ! değil mi?
Kulağa ilk bakışta biraz karmaşık gelen büyük bir zıtlık aslında içinde barındırdığı ..

 Bu konuda şu an daha fazla yazmak yerine biraz düşünmeye bırakmak istiyorum cümleleri hepimiz için :)


**

 Yazımın İkinci yarısında da ; " Dünya gerçekliğinden" kopmadan az uzaklaşarak biraz daha kendi iç gerçekleğimize yönelmek istiyorum.

 Herkes ayrı bir dünya aslında , içimizdeki dünyayı kurtarırsak yaşadığımız dünyaya ve hayatımıza da sahip çıkarız..... diye düşünürsek çok mu polyanna veya klişe olur? Aklımızla yönettiğimiz dünya aynı zamanda hayaller üzerine dönmüyor mu?

 Hayal deyince , duygularımız devreye giriyor malum. Aklı sağlam bireyler olmak güzel hayaller kurmak için ruh sağlığı da eş zamanlı önem arzediyor öyleyse ! Prof.Dr.Üstün Dökmen der ki ; "Ruh sağlığı iyi bireyler olmak için "SEVİN , ÇALIŞIN , ÜRETİN""

 Hem de .. Ne kadar ömrümüz kalmış olsa bile ne bizim ne de dünyanın ..

 O zaman aklımız açık , kafamız yerinde , okuyan , devamlı gelişen , geliştiren bireyler olmak için bir de ruhumuz sağlıklı olsun , iyi olsun / az tüketelim / çok üretelim . Üreten insan başkalarını da tüketemez. Vakit bulamaz. Farkındalığı yükselir / önce kendine ve dolayısıyla çevresine ve dünyaya daha faydalı bir insan olur. .. gibi bir zincirleme döngüye varabiliriz sanıyorum :)

 Bu döngü de beraberinde şu sonuçları doğurabilir pek tabii öyleyse.. Sevgi ile motive olan insan kendi içinde yarattığı mutluluğu dünyaya taşır ve dünya daha güzel daha hoşgörülü ve yaşanır bir yer olur. Hayatta , kendi mutluluk alanlarımızı bulursak ; yaşam da bizim oyun alanımız haline gelir. Böyle olunca bir çıkış yolu bulunur elbet ve sistemin esiri olmaktan kurtulur bedenler.. Kendimizi daha özgür hissettiğimiz hayatlar bizi bulur , hayaller bir bir gerçekleşir. Bize dayatılan hayatlar yerine kendi hayatımızın efendisi olduğumuz , bize hediye edilen hayatı dört dörtlük yaşarız.

**

 Bazen "son nefes anım olsa?" nasıl hissetmek isterim diye aklıma geliyor ; geri dönüp baktığında hayatına ya bahanelerle başkalarını suçlayarak yaşadığın aslında çoktan öldürdüğün bir hayat bırakacaksın geride (ki emin ol tüm sorumluluğu senin elinde olan hayat bu olacak! derin pişmanlık.. neye yaramış hayatta!) ya da ufak ve içten bir gülümsemeyle anımsayacaksın yaşadığın hayatı ; her anını kendi bileğinin hakkıyla , kendi kararlarınla göğüslediğin belki bazen tökezlediğin ama hep yine dimdik ayağa kalktığın ve yoluna devam ettiğin.. Senin yarattığın ve sana ait olan bir hayat!

 Tercih senin ..

 Herkes için bu ikinci şansı yakaladıkları bir hayat yaşamalarını dilerim..
 İyi Pazarlar

 3e



3 Mayıs 2016 Salı

Yağmur Bulutu






rüzgarın ardına saklanan bir yağmur bulutu
gökyüzü geceden sabaha dönerken
oda karanlık her yer loş
uykuyu ararken
gözlerimden yere yine dökülen sen

hayatın ortasında
kaybolmuş yine ben

nedensiz sorularda sen
yanımdan giderken ..

***

gündüz geceye karışmış
aklım sis gemisi
puslu düşünceler güneşe vururken
yol aydınlık her yer boş denize yürürken
ellerimden yere yine dökülen sen

                                                                   hayatın ortasında
                                                                 kaybolmuş yine ben

nedensiz sorularda sen
yanımdan giderken ..

***

hayatın ortasında
heveslerle yine ben
sebepsiz yarınlarda hep
nefesi ararken
ruhum yeniden
Doğdum Aniden !

müzik : görkem baharoğlu
söz : elif ece er








31 Mayıs 2015 Pazar

can sıkılması 1


iletişim çoğaldı hafızalar kısaldı..

birlik-te(k)lik
şimdi giden sevgilinin ardından ağlanmıyor , yenilerin peşine düşülüyor..
yanlızlıklar 2 kişilik. ayrılık acısının yerini acı kahve eşliğinde uyanılan suretsiz sabahlar almış.
koltuğa uzanmış kalpler birbirine bir tık mesafede
ve yürekte saklı kalanlar satır aralarında başkalarının

birkaç cümle ağrılara çözüm ya mekanik çağda kimden geldiğinin ne önemi var
iyi geliyor ya hayali ilişkiler yüzyüze gelmeden..


31 Mayıs - tesadüf
böyle bir günde dünyanın ters dönmeye başladığına inanmak
belki en ütopik pembe düşünme sanatı

ki ben pembe düşünmeye başlayalı çok oldu..
bu nedenledir göğsümde büyüttüğüm çiçeklerin ruhumu sarması
içinde filizlenen yanlızlıklar hayat bulurken insanın kendinden vazgeçmesi ..

Son deyiş
ve ufak bir kahve molasında , güneşsiz bir pazar , susuz kalan çığlıklarının damla damla harflere düşmesi!

eleştire eleştire elekten geçer hücreler
eleştirdiğin içindeki sen mi , dışardan baktığın ..



24 Şubat 2014 Pazartesi

adamın göğsünde bir delik var ..


Uyurken başımı yasladığımda bir sesle uyandım.

Oradan başımı içeri uzatıp baktığımda gördüm. “Öpüşen krallık memleketi”. Suları yukarı akan, gökkuşağı köprüleri var.
herkesin kendine ait bir rengi var bu krallıkta .. ve birbirini öperek selamlayan canlılar öpüştükçe renkleri birbirine karışıyor.
*
Adam uykudan uyandı.ben de dünyaya geri döndüm. Rüya görmüş.sordum.anlat(a)madı. Israr etmedim.sarıldım. göğsündeki delikten dışarı bir tutam yaş süzüldü.bunu ne adam farketti ne de ben farketmiş gibi davrandım. Oysa ikimiz de o bir damla yaşla sulanmıştık..birbirimizi saran kollarımız yeşermiş tomurcuklanmıştı.
Acı suyu iyi gelirdi yeşermeye ..
*
Sonra hikayeyi yarıda bıraktım. Yatağın ucunda mırıldanan kediye büründüm.birbirine dolanmış fasulye filizleri gibi iştah açıcı iki bedeni  izlemeye koyuldum.
Kadın hisli kadın özgür..  Adam güçlü adam naif..
Sırtı dönük kadına adamın , kadın adama sırtından daha yakın. hangisi hangisinin sırtı , karışmış.. birbirlerine duydukları güven onları aynılaştırmış belli !
Uyuyakaldılar ..
*
Oyun vaktim geldi.uyandım.sahibim dişi.. onu köşesi açık kalan kız kardeşi odası penceresinden içeri süzülünce buldum.o beni camın dünya tarafına koydukça , ben durdum. onun iç dünyasına adım atmaktan bir an bile vazgeçmeden.. ve şimdi ; karşımda uyuyan güzel yürekli , dalgalı saçlı kadının , adamın yüreğine denk gelen deliğin hışırtısıylaaa  …..
Mırrrrrr
*
Bir çırpıda atladım. Öpüşen krallıktayım. Pati izlerim insan kahkahalarına karışıyor. kendimi ormanın baş kahramanı gibi hissediyorum. dudak tepesine doğru ters akan ışıltılı suları takip ediyorum. adam arada bir horluyor.. sesi göğsünde şimşekler çakar gibi.. ama gökyüzü inadına aydınlık ..
Yerde bir halat var.birçok canlı elini uzatmış halata..asılmış.. halatın ucunda belli belirsiz bir kapak..henüz nereye açıldığını bilen olmamış..
*
O da ne ? patilerim iri adam ellerine dönüşüyor. adamın elleri bunlar..halata asılıyorlar.halatın ucu ağır.asıldıkça ağırlışıyor.kadın uyandı.adamın horultusu kadının uykusunu böldü.kadın adama kıyamadı.yatağın diğer tarafına dönerek uzaklaştı.
*
Ellerimin ayalarına halatın sert yüzü değdi. adamın ellerinin geçmişini hissettim..geri adım attım..henüz o anda değil yüreğim. oradan çıkacak zamansızlığın ruh ışığı, öpüşen krallığın ana rahmine düşüşü ve sonsuzluğun derin nefesi.. hiçbirinin tümü, hepsinin bir parçası .. her neyse ..
daha vakti var.
*

Salondan çan sesleri yükseliyor. Gitmeliyim..

25 Eylül 2013 Çarşamba

tavan arasına hapsettiklerim .. 'den

yatağıma uzanmış ..kahve fincanını , şarapla aldatıyordum o gece.. 

başucuma gözlerini koydum baktıkça göğsümü ısıtsınlar istedim ben uyurken senden uzak..

kendime döndüm.

herşeye; sevgiden sebep buldum.

tüm hırçınlıklarım, gözyaşlarımdı. ben seni ağladıkça sen acıyordun.. birbimizin aynası olmuştuk ya yan yana yatmaktan.. bedenim bedenine değince uyku, bölmelerinden vücuduma akıyordu. ancak sensizlik sabahsız gecelere benziyordu.. gözümü kırpmadım sen gidince.

siyah bir afişte boyadım yüzünü kendime.. sen konuşuyordun, ben kırılıyordum. her cümlenle bir kırık parçalarım yerlere saçılıyordu.ellerimle endişeli toparlamaya çalışıyordum.. kimseye batmasınlar istiyordum. birisi acırsa senden sebep, o acılar, dönüp dolaşıp ruhu kirletirler.çıkmaz lekelere dönüşür insan acısı .. biliyordum.

iğneledim hayal kırıklarımı gökyüzüne, o gece.. sen gidince.

derken günlerden bir gün bir sabah, kırmızı bir kuş çıkageldi balkon pervazına pervasızca
gözlerinden iki damla süzüldü kuşun, yerdeki taşa. boynunda senin kokun vardı.. aşk mıydı buna sebep? her yerde senlikler ..

ve ben ne varsa gönül kabımdan akan.. mavi denize benzer bir cam şişede biriktiriyordum. geceleri uyku öncesi yüzümü temizliyordum o şişeyle , öz suyumla.. insana kendinden başka ne daha iyi gelebilir ki?  yarım kalmışlığımız sanrısıyla telaşlandığımız arayışların sonu hep hüsran değil mi? ne kadar vakit kaldı , bütün olduğumuzu keşfetmeye oysa ? bu arayıştan vazgeçmeye sebep bulsak bir ..

bir şeyi çözmem gerektiğinde, durum değerlendirmesi yapmamı söylemişlerdi.

oysa aşkı, yaz çiz topla çıkar .. yine de bir yere varamıyordum. anlatırdım da  dertlerimi dostlara
yine bildiğimi okurdum. bir otobüs durağında rastladım. karşıdan karşıya geçmeye çalışan koca bir kalpti sevgim sana.. sense ışıkların en kırmızısı (!) ben durdukça yanan, sen yandıkça durduğum mecbur ..

duvarların ardında bulacağımı sandığım yüreğinin hesap edemediğim dikenli tellerine takıldı yüreğim .. kanıyorlar şimdi ve damlaları yüreğine akıyor.. seni de acıtıyorlar. oysa ben ister miydim ne seni ne kendimi acıtmak ?

düşünme dediler düşünürsen anda saklı hislerinin yerini kalpten uzak düşünceler alır. o düşünceler ki..
adı üstünde değil mi hayal kırıklığı .. var olmayan bir şey için neden kırılır ki yürek? kırıldığını sandığın yürek mi , yoksa biz mi ? dilimiz korkar telaffuz etmeye. sanki sen ve ben olduğumuzda biz gerçeğini örter gibi .. olsun kelimeleyemiyelim , dudaktan dökülmesin sözcükler içimizde kalsın. 

sevgim dökülüyor ya ağzının içine seni öperken ..bana yeter!